top of page
  • Yazarın fotoğrafıMetin Tiryaki

Huzursuzluğun Kitabı – Fernando Pessoa

Güncelleme tarihi: 8 Mar 2022

Portekizli yazar Fernando Pessoa ‘nın orijinal adı “Livro Do Desassossego” (İngilizce adı Book Of Disquiet) olan ülkemizde “Huzursuzluğun Kitabı” adıyla yayınlanan kitabı edebiyat tarihinin önemli eserlerinden. Kitap Can Yayınları’ndan Saadet Özen tarafından Fransızca versiyonundan çevrilmiş, direkt olarak Portekizce’den çevrilse nasıl olurdu bilemiyoruz ama bu çeviri de gayet başarılı.


Fernando Pessoa kendi adı dışında farklı adlarla bir çok yazılar yazmıştı. Bu kitap Bernardo Soares adıyla yazdığı denemeleri içeriyor. Bazıları çeşitli dergilerde yayınlanmış olan yazılar, ölümünden sonra açılan sandıktan çıkan 27 bin sayfanın derlenmesinden oluşmuş.  Portekiz edebiyatının temel taşlarından olan eser bir insanın gerçekliği reddedip kendini hayallere hapsedişinin güncesi.


Bernardo Soares Lizbon’da yaşayan bir muhasebeci olup insanlarla ilişki kurmaktan kaçınan iş dışında kendisini dışarıya kapatıp kitapları ve kendi iç dünyasında yaşayan biri. Bu kitapta onun 1931-1934 yılları arasında yazdığı bir nevi günlük sayılabilir. Aslında günlük demek de pek doğru değil, daha çok hayatı sorguladığı, hemen her konuda aklına gelenleri yazdığı fikirleri ve aforizmalarından oluşuyor. Aşırı depresif, içe kapanık, intihara meyilli, bir karakter Soares, hemen hemen hiç mutlu olduğu bir gün yok, aslına bakılırsa bunu pek istediği de söylenemez.  Melankolik ve depresif hali onun sığınağı, huzur bulduğu dünyası haline gelmiş, oraya da kimseyi almaya niyeti yok. Kitaplar ve düşleri  hemen hemen tüm hayatı; düşlerindeki dünya ile gerçek dünya arasındaki uyumsuzluk her gün onu daha da gerçeklikten koparıp, yalnızlaştırıyor. Sanki bir uçurumdan boşluğa atlamış yıllarca o boşlukta düşmeye devam etmiş biri Soares.


Kesinlikle kısa sürede okunacak bir yapıt değil Huzursuzluğun Kitabı. Bir kaç yüz kitap yutmadan da okunmamalı bence; aksi takdirde dili ve ağır temposu nedeniyle sıkıcı gelebilir. (Öncesinde Rousseau, Montaigne okunması hazırlık açısından faydalı olabilir) Ağır ağır, özümseyerek, üzerinde düşünülerek, sonrasında da dönüp tekrar tekrar altı çizili yerlerin okunması gereken bir başyapıt. İnanılmaz bir hayal gücü, müthiş tasvir ve betimlemelerle insanı kendisine hayran bırakıyor.


"Tek derdimiz kendimizi oyalamak, ne var ki yazgısını unutmak için boş işlerle uğraşan tutuklular gibi değil, vakit geçirmek için yastık kenarı işleyen genç kızlar gibiyiz, hepsi bu."


"Büyük tutkularım, sınırsız düşlerim oldu, ama o kadarı çıraklarda, terzi kızlarda da vardır, çünkü bütün dünya hayal kurar. Bizi birbirimizden ayıran şey, o hayalleri gerçekleştirecek gücümüzün ya da kendiliğinden gerçekleştiklerini görecek kadar şansımızın olup olmamasıdır."


"Genç kız, baharı göğsünün üzerine bastırmış, hüzünlü gözleriyle gözlerimin içine bakıyor. Kağıdın bütün parlaklığı gülümsemesine yansımış, yanakları da en güzel kırmızıya boyanmış. Arkasındaki gökyüzü pamuk mavisi. İlkbaharla birlikte gelmiş bu kız. İri, hüzünlü gözleri var. Bahar kucağında hala ve gözlerinde, benim hayatta sahip olamadığım her şeyin hüznü okunuyor"


"Her yerimi kan terlere batıran uykudan güçbela uyanıp sisli karanlıkların ıslak kalıntılarını köpek gibi silkinerek üzerimden atıyorum."


"Ölü yaşlar gözlerimi yakıyorsa da yüreğimin en gizli yerinde ağlıyorum aslında."


"İşte böyle, bir gün gelir herkes, alt tarafı asker kaçağı olduğu halde, kendini general olarak hayal eder. O gün hepimiz, derelerin çamuruyla boğuşarak, kimsenin kazanamayacağı bir zaferi kutlarız, zaferden geriye bir tek biz kalmışızdır, silkelenmesi unutulmuş bir masa örtüsüne yapışmış bir ekmek kırıntısı gibi."


"Ben, genellikle kendi derinliklerimde bile henüz tasarlanmamış eylemlerin, dudaklarımı uzatırken aklıma bile getirmediğim sözcüklerin, tamamına erdirmeyi umursamadığım hayallerin kuyusuyum. Ben, tam inşası sürerken inşa edenin düşünmekten bıktığı, oldum olası kendi yıkıntısından başka bir şey olmamış bir yapının yıkıntısıyım."


"Ve mutluluk oyunu oynayan yoksul çocuklar gibi, ekmek kırıntılarına pasta diyerek yaşarız."


"Hayatla aramda ince bir cam var. Açıkça görmeme ve anlamama rağmen, dokunamıyorum hayata"

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page