“Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku”, İlhami Algör’ün üçleme serisinin ilk kitabı. 2014 yılında İletişim Yayınlarından çıkan bu kitabı, 2015 Yılında “Albayım Beni Nezahat ile Evlendir” ve “İkircikli Biricik”takip etmiş. 65 sayfalık kısa, bir solukta okunmasına rağmen etkileyici bir kitap.
Kahramanımız hayatta -tabiri caizse- bir baltaya sap olamamış bir adam; kendi dünyası, zayıflıkları, dağınık düşünceleri, boşvermişlikleri ve Müzeyyen’e olan aşkı ile basit bir hayatı var. Kendisi ile dalga geçebiliyor, zayıflıklarının farkında, eşyalarla konuşuyor, her şey ona hayal dünyasında yarattığı film sahneleri gibi geliyor.
Müzeyyen ise, kocası trafik kazasında ölünce, küçük kızıyla ortada kalmış bir kadın. Film montajcısı eskisi olan kahramanımız, Müzeyyen’e aşık olur ve evlenirler. Hikaye kısaca bunun üzerine kurulu; okuyucu ise tüm kitabı adamın gözünden, onun ruh halinden, onun duygularından okur.
Adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, ruh eve sığmıyor, sabahları kadından önce uyanıp evden tüyerek, şehrin uzak köşelerine gidiyor, he dönüşünde de daha da uzaklaşmış buluyor kadını kendi varlığından. Müzeyyen’in ellerinden kaçıp gittiğini fark etmesine rağmen bir şey yapmıyor/yapamıyor. Aslında adamın kafası karışık; Müzeyyen’e gerçekten çok mu bağlıdır yoksa hayatta tutunabildiği tek şey Müzeyyen midir?
Kitabın Erdal Beşikçioğlu ve Sezin Akbaşoğulları’nın oynadığı filmi de çekilmiş ama daha fazla dram olan filmin kitap ile tam anlamıyla örtüştüğü söylenemez. Kitapta bir çok film ve sanatçıya göndermeler mevcut. Bol bol Orhan Gencebay, Sadri Alışık serpiştirilmiş aralara; Orhan Gencebay’ın hüznü, acıyı, aşkı anlattığı şarkılardan; Sadri Alışık’ın uzaktan sevmesi… Sabahattin Ali’nin ünlü eseri Kürk Mantolu Madonna’daki Raif Efendi’yi andıran kahramanımızın duygu ve söyledikleri aralarda yer yer güldürse de yüzünüzde bir tebessüm , içinizde bir sızı ile bitiyor kitap.
“Tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. Önemsemedim.”
“Ne olmuştu da, “Seninle dünyanın her yerine gelirim,” diyen Müzeyyen, durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı?”
“Film bitmiş de, herkes salondan çıkarken, aklı son sahneye takılı kalmış, koltuğuna çakılı adam ruhuyla baktım.”
” …Başka bir son düşünemiyordum. Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. Dünyanın bütün Kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. …”
” Hikaye ” dedim. ” Gel seninle anlaşalım. Sen yarım kal, adını da yarım kalan hikaye koyalım. ”
” Sen zaten neyi tamam ettin ki? ” dedi bana…
-Müzeyyen? +Efendim? -Hiç. Adını söylemek hoşuma gidiyor…
Comments