top of page
  • Yazarın fotoğrafıMetin Tiryaki

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok – Remarque

Güncelleme tarihi: 11 Mar 2020

…Başlarımıza yağmur yağıyor, cephedeki ölülerin üstüne, yarası bedeninden büyük o küçük acemi erin üzerine, Kemmerich’in mezarına yağıyor. Yağmur bizim içimize yağıyor…


Erich Maria Remarque Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok romanını (Orjinal adı Im Westen nichts Neues) 1929’da yazmış. Roman sınıf arkadaşlarıyla birlikte öğretmenlerinin dolduruşu ile orduya yazılıp 3 yıl boyunca cephede savaşan 19 yaşındaki Paul Bauer’in ağzından savaşın çoğu insan tarafından bilinmeyen acımasız yüzünü anlatıyor. Aynı yaşta savaşa katılıp aynı dönemde savaşta bulunduğu için karakterin Remarque’ın kendisi olması muhtemel.


Kitap nazi dönemi Almanya’sında yasaklanmış, Remarque hakkında tutuklanma kararı çıkarılmış ve vatandaşlıktan atılınca Remark olan soyadını eski Fransız kökeni olan Remarque’a çevirmiş Erich Maria. Kitap nazi döneminde hükümet tarafından o kadar tepki çekmiş ki kendisini yakalayamayınca kızkardeşini öldürmeye kadar işi vardırmışlar.Kitabın o zamanki hükümet tarafından bu kadar tepki çekmesinin sebebini okuyunca anlayabiliyor insan.


Öncelikle Bauer’in gözünden savaş tüm çıplaklığıyla anlatılmış. Kafası, vücudu parçalanmış, kol ve bacakları kopmuş, iç organları ortalığa saçılmış insanlar günlük sıradan manzaralar, bunların yanında açlık, pislik, dolayısıyla bitler, fareler ve bir çok hastalık da günlük hayatın bir parçası haline gelmiş. Bauer’in ağzından açıkça bir eleştiri duymasak da askerlerin aralarında yaptıkları konuşmalarda ve yaşadıklarında savaşın anlamsızlığı, vatanı savunmak adı altında hükümetlerin çıkar çatışmaları ve hatta Kayzer’in sanıldığı kadar ihtişamlı biri olmadığı adına yapılan yorumlar o dönemki hükümetin tepkisini çekmiş.


Birbirini görmeden atılan bombalar, kurşunlar sebebiyle ölen insanlar Bauer’e bir süre sonra normal bir şeymiş gibi gelse de, ilk kez bir çukurda yüzyüze gelip öldürmek zorunda kaldığı bir Fransız askeri onu altüst eder. Özellikle uzun süre acılar içinde ölmesini beklediği Fransız askeri ile çukurdaki sahne gerçekten çok çarpıcı. Zaten romanın 1930 yılında sinemaya aktarılan All Quiet On The Western Front adlı filmi de o senenin en iyi film Oscar’ını kazanmıştı.

Kitap Türkçe’ye farklı isimler (Batıda yeni bir şey yok vb.) ve farklı yayınevi ve çevirmenler ile bir çok kez yayınlandı. Henüz okumadıysanız Nurten Tunç çevirisi ile Oda yayınlarından okumanızı tavsiye ederim.


“Biz genç değiliz artık. Biz dünyayı fethetmek istemiyoruz artık. Kaçağız biz. Kendimizden kaçıyoruz artık. Hayatımızdan. On sekiz yaşında idik; dünyayı, hayatı sevmeye başlamıştık, sevdiğimiz bu şeylere kurşun sıkmak zorunda kaldık. Patlayan ilk mermiler kalbimize saplandı. Çalışma, çaba, ilerleme kapıları kapandı bize. Biz bunlara artık inanmıyoruz, biz harbe inanıyoruz.”


“Kitap sırtları yan yana duruyorlar. Onları henüz unutmamışım. Nasıl yerleştirdiğimi hatırlıyorum. Benimle konuşsanıza, beni anlasanıza, ey geçmiş zaman beni alıp götürsene tasasız ve güzel günler beni yine aranıza alsanıza der gibi gözlerimle yalvarıyorum kitaplarıma.”


“İnsan gözü denilen bir çift noktada ne büyük acılar birikebiliyor!”


“Ben yine o günlerin rahat keyfini istiyorum. Kitaplarımın başına döndüğümde, içimi saran o izinsiz ve rahat coşkuyu istiyorum. Kitapların renkli kapaklarından içime dolan o eski heves soluğu yeniden kımıldasın, yine uyansın ve içimdeki şu ölü, şu ağır yumruyu eritsin! O eski hevesi, o eski düşünme hazzını, geçliğimin sönmüş ateşini canlandırsın tekrar!”


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page